Ey Meraklı Okuyucu,

HOŞGELDİN

24 Haziran 2010 Perşembe

En Uzun Gün

En uzun gün 21 Haziran diye öğrettiler bize ama sanırım en uzun gün bu sene 23 Haziran oldu neden mi?
Açıklayayım ama biraz geri sarıp baştan başlamam lazım.

Çarşamba 223 Haziran Saat 20:00
Cuma günü Operasyon Yönetimi sınavım var, evdeyim ders çalışıyorum. Beni tanıyan herkes matematikle aramın pek iyi olmadığını bilir. Ancak geçen dönem en yüksek notumu finanstan aldığım. Bu dönem de matematiksel içeriği olan operasyon yönetiminde hiç fena değilim. Hatta o kadar ki sevgili sınıf arkadaşlarım gelip bana soruyorlar! Ben içimden nereden nereye diye düşünürken sakin sakin onlara işlemin mantığını anlatıyorum falan. (Yani bu cephede acayip gelişmeler var.)
-
Neyse, bugün sabahtan akşam yediye kadar işte çalıştım, sonra eve gelip e-kitabımdan sınavda çıkmasını beklediğim konuları okuyorum (ah, inek diye bağırdığınızı duyar gibiyim ama hiç üstüme alınmıyorum. Bir öğrenci olarak işim öğrenmek, işimi ciddiye almak ise Funda olmanın doğal bir sonucu) zira sınav sadece matematiksel işlemlerle sınırlı değil. Tam başladım yazıyorum birden aklıma ziyaret ettiğim kişilerden birinin evinde izlediğim tenis maçı geldi. Ben baktığımda yaklaşık 5 saattir devam ediyordu oyun ki o bile tarihe geçmesine yetiyordu. Herhalde artık bitmiştir, bakayım kim kazanmış diye yüce google'a sordum.


Dedi ki hala devam ediyor!!! Nasıl yani diyerek televizyonu açtım. Beş kanallı sefil televizyon bunca zamandır ilk kez açılmanın sevinci ile parladı bir an. Yaklaşık dokuz saat olmasına rağmen maç devam ediyordu! Sunucular merakla hala nasıl hareket ettiklerini tartışıyorlardı. Sanırım her türlü tenis rekorunu kırdılar.

Yaklaşık bir saat kadar derse ara verip bu tarihi maçı izledim. Benim favorim Mahut. Kendisi 191 boyunda 28 yaşında bir Fransız (detaylar için bknz. http://www.wimbledon.org/en_GB/players/overview/atpm873.html?promo=playersearch)
Dünya sıralamasında çok üstlerde değil ama 10 saatlik maç boyunca çelik gibi sinirleriyle bilmem kaç defa eşitliği yakaladı ve oyunu uzattı. Dolayısı ile kendisini çok taktir ettim hem de çok.
Rakibi John Isner ( http://www.wimbledon.org/en_GB/players/overview/atpi186.html?promo=playersearch)  ise 85 doğumlu 206 boyunda azman bir Amerikalı. Fiziksel kondisyonu iyi, çok sağlam servis atıyor ama ben oyunda gücü değil zekayı tercih ediyorum.


Artık hava kararıp sahaya yorgunluk  çöktüğünde Mahut hala oldukça zinde görünürken (bunu nasıl yaptığını anlamak mümkün değil) zavallı John ayaklarını sürüyordu. Bitmek bilmeyen beşinci setin 60. oyuna gelmesi sebebiyle halini anlamak pek de zor değil. Neyse sonunda John,  "çok karanlık göremiyorum, artık bırakmak istiyorum" dedi. Aslında Mahut "yok ben devam edeceğim" dese otomatikman kazanırdı ama demedi. (O ara kargaşaya geldi kaçırdım tam olarak ne olduğunu ama maça ertesi gün devam etmek üzere ara verildi).

-
Acaba niye Mahut ben de devam etmek istemiyorum dedi? Ben hayatta ve oyunda zekayı seviyorum ama bu adamdaki soğukkanlılığa ayrıca bayıldım. Düşün ki her türlü rekoru kırarak on saat tenis oynamışsın hem de İngilterede nadir olan çok sıcak bir günde, kaç tane oyun çevirmişsin, tam eline fırsat geçmişken, niye "ben de bırakmak istiyorum" diyorsun be adam.

-
Seçim yapma sanatı....bakalım kazansa ne olacak? Ertesi gün aynı kortta başkası ile oynaması gerekiyor. 90 dakikanın yarısını yedek kulübesinde geçiren futbolcular bile beş gün dinlenirken 10 saat solo sarsılmaz bir fiziksel ve zihinsel güçle tenis oynayan adam nasıl ertesi gün oynasın? Hadi oynadı diyelim kazanabilme ihtimali nedir? Anlaşılan sevgili Mahut, (adı Nicholas bu arada) sadece bu maçı kazanmayı değil sonraki maça hazırlanmayı düşünüyor.

-
Ders çalışmama ara verdiğim için hiç pişman değilim zira süper bir operasyon yönetimi izlediğimi düşünüyorum. Mahut süper bir kapasite planlaması yaptı. ağırlıklı seçim ağacı, oyun teorisi vs.  Şimdi yorumcular sporcuların  buz banyosu yapıp sonra da yemek yiyerek güçlerini toplamaya çalışacaklarını söyledi. Aç susuz kort köşelerinde geçirdikleri on saati nasıl ertesi güne kadar telafi edecekler bilmiyorum ya neyse. Zaten içlerinden  biri yarın korta Isner'in gelmediğini görürsem hiç şaşırmayacağım dedi. Bende onun bu görüşüne katılıyorum. ne kadar sporcu olursan ol bu kadar yoğun tempolu bir maçtan sonra et kesiği de olur, kas ağrısı da. Ama inşallah Mahut'ta daha az olur zira ben kendisini tam kapasite her türlü enerji ile destekliyorum

PS: Bu kadar şevkle tenisten bahsettim ama aslında öyle çok tenis sever bir insan falan değilim.
PS2: Yarın maçın geri kalanını izleyeceğim. Kısmen de olsa tarih yazılırken onu izlemiş olmaktan dolayı çok memnunum. İleride torunlarıma diyeceğim ki benim zamanımda bir tenis oynarlardı on saat... Onlar da oha babaanne amma atıyorsun diyecekler, ben de anlamlı anlamlı güleceğim. (Fena senaryo yazdım farkındayım)
PS3: Bu arada bence kortların yakışıklısı  Robin Soderling.
Bu en güzel resmi değil ama olsun. Sanırım yakışıklı erkekler yüzünden içimde ani bir tenis sevgisi gelişebilir :) Yarın saat birde maçı var onu izleyeceğim tabi eğer Mahut'unki biterse :P

1 yorum:

Unknown dedi ki...

Wowwww, mac sonucunu ben de merak ettim: Yorumların ile birlikte bize buradan yazarsın artık! İnşallah bugün de dünkü maca yakışan bir çekişme olur...