Ey Meraklı Okuyucu,

HOŞGELDİN

22 Ocak 2011 Cumartesi

Londra'da geçen yıl

Zamanın yavaşladığı ya da hızlandığı yok aslında. Her şey algıda gizli. Birbirini tekrar eden, sıkıcı, yorucu, insanı tüketen bir şehirde yaşayan biri zamanın daha yavaş geçtiğini düşünebilir. Ama ben Londra'da geçirdiğim zaman için kesinlikle bunu söyleyemem. Her köşesi sürprizler, macera ve aksiyon falan dolu olduğundan değil. Belki yaptığım işten, belki burada insanların sahip olduklarını fark bile etmedikleri özgürlükten, belki de şehri yaşanabilir kılan yemyeşil parklardan bir hafiflik var üstümde.

Sanırım zamanın hızlı geçmesinin sebeplerinden biri aslında benim hafiflemiş olmam: trafik derdi yok, işe giderken ne giyeceğim, hangi gereksiz insanla ne konuşacağım yine tasası yok, sabahın kör seyrinde karga bokunu yemeden yollara düşmek, daha hava kararmadan yorgun argın kendini eve atma telaşı hiç yok. Yollarda bisikletimle geziyorum, parklarda sincaplara gülüyorum -inanılmaz sevimliler- şişmanlıktan uçmaya üşenen güvercinlerin etrafından dolanıyorum, gece gündüz fark etmeden şehrin mühtelif yerlerinde tilkilerle -bizdeki sokak kedisi gibi- karşılaşmanın beni her seferinde şaşırtmasının keyfini çıkarıyorum.

Master programı bitti, tezi verdim, sonuçlar gayri resmi olarak açıklandı -bazı öğrencilerin inekliği baki kalırmış, sanırım ben onlardan biriyim, sınıftakilerden 3 hafta önce bitirip verdiğim için sonucumu onlardan çok önce aldım- kısacası sırtımdaki yüklerin büyük kısmı kalktı. Henüz sınıf arkadaşlarımla büyük bir parti düzenlemedik ama ben kendi çapımda küçük kutlamalar yapıyorum elbette: müzikal, opera, karaoke -şan dersi almam lazım acilen-, buz pateni, komedi gösterisi... yarın da Londra'nın güneyindeki kırsal alanda -Kent- doğa yürüyüşüne katılacağım, Allah'tan bir mani çıkmaz, yağmur çamur olmazsa. Sonunda Londra'nın esas ve has keyfini çıkaracağım zaman geldi.

Londra'yı bu kadar güzelledikten sonra İstanbul'a haksızlık yapmış gibi hissettim birden. Geride bıraktığım yorgun şehrimde yeri hiçbir şehirde, ülkede, zamanda yeri dolmayacak arkadaşlarım ve akrabalarım var. Her gidişin bir dönüşü var neyse ki. Bundan sonra daha özgürce ve rahatça seyahat edebileceğim için mutluyum. İlk biletim Şubat'ta, ikincisi Nisan'da.

Ez cümle, arkadaşlarım, giderken sizden başka bir şeye üzülmedim geride kaldı diye, gelirken seviniyorum her seferinde hem ziyaret hem ziyafet var diye :) Ziyafet demişken, midye dolma, işkembe çorbası, çıtır lahmacun -anne yapımı- aşure, ekşili bamya, hafif acılı kuru fasulye, kerevizle terbiyelenmiş lahana turşusu, güzel kırma yeşil zeytin, peynirli un helvası, bursa mercan bozası, alaturka pizza ve sinema keyfi istiyorum haberiniz olsun :)

1 yorum:

Adsız dedi ki...

off funda off bu şehir gerçekten çok yorucu..hatta bazen boğucu..yine de yaşamaya değer diyerek teselli ediyorum kendimi!sen gel sinema keyfi alaturka pizza keyfi kolay şeyler..:))