Ey Meraklı Okuyucu,

HOŞGELDİN

13 Ocak 2010 Çarşamba

Okulda ilk gün

Türkiye'de bize bildirilen okula başlama tarihinin Salı olması zaten en başından beri beni rahatsız etmişti. Salı günü okula geldiğimde elbette bunun ikinci gün olduğu ve kredisiz zorunlu derslerin başladığını öğrendim. Okula %85 devam zorunluluğu var, bunun altına düşünce vize ofisine bilgi veriliyor ve başın derde giriyor.

İlk gün yapılacak kayıt işinin en fazla bir saat süreceğini hesaplayarak öğle yemeğinden sonra derse girmeyi planladım. Küçük Hindistan'da ilk gün beklediğimden çok farklı gelişti. Sabahın erken saatinde gitmeme rağmen Mumbai’nin sokaklarını aratmayan bir görüntü ile karşı karşıya kaldım. Resepsiyondaki sınırlı sayıdaki İngiliz kızın pek kibar olduğunu söylemem çok mümkün değil. Israrla İngilizce testine girmem gerektiğini söyledi. IELTS’ye bir sürü para verip oldukça yüksek bir puan aldıktan sonra hala İngilizce testine girmek zorunda olmam bana ne kadar saçma gelse de tartışmanın bir anlamı olmadığı için labirenti aratmayan okulda dediği sınav salonunu aramaya başladım. Yolda birkaç Türk kızla tanıştım. Zaten renk farkı yüzünden Türkleri ayırt etmek oldukça kolay oluyor.

Hep beraber sınava girdik. Bence gayet gereksiz bir kompozisyon sınavı olduk. Tabu oyununun kurallarını anlattım. Sevgili Özlem’in kulaklarını çınlattım. Totem ve tabu örneğini de verecektim ama okuyacak kişiye acıyıp vazgeçtim. Sonra online gramer testi olduk ki bir saat sürecekti ama ben 30 dakika olmadan çıktım. Sabah işimin kıza süreceğini düşündüğümden kahvaltı yapmamıştım. Kurabiye ve meyve suyu alıp geri döndüm. Kayıt çilesi aynı acı düzeyinde devam ettiği için başıma ağrılar girdi. Sınıftaki koyu tenli erkeklerin nazarı değdiğini düşünüyorum zira kız sayısı az olduğu gibi Hintli ve zenci kızların yanında hepimiz kıyafetimiz ve görüntümüzle güzellik kraliçesi gibi duruyoruz.

Sabahın dokuzunda başlayan kayıt işlemi üç buçuk olmasına rağmen bitmediği ve beni kafamı duvarlara vurmak istetecek kadar zorladığı için kaçınılmaz olarak migren atağı geldi. Hesap açtırma işlemi için önümdeki on iki kişinin işinin saat beşe kadar bitmesi matematiksel olarak mümkün olmadığından hızla ortamdan uzaklaştım.
Yarım saatlik otobüs yolculuğundan –yanımdaki yaşlı Türk bayanla uzun uzun sohbet ettik- sonra kendimi eve zor attım. Migren ilacımı yuttum. Ev sahibinin ikram ettiği lapamsı risottoyu yedim ve yatağa kendimi gömdüm. Bir saate yakın ev arkadaşımla yorganın altından konuştuktan sonra kendime gelebildim. Uzun süre aç kalmak bana hiç yaramıyor, özellikle de soğukta.

PS: Londra’da ulaşım oldukça pahalı, özellikle de gelen son zamlarla. Metro yerine otobüsü tercih etmek daha ucuza mal oluyor ama yolda vakit kaybetmeyi göze almak zorundasınız. Her yüz metrede bir duran otobüsler sabırsız insanlara göre değil.

2 yorum:

Unknown dedi ki...

Desene senin okulda ben hiç yabancılık çekmem (ten rengi konusunda):)
SEn gittiğinden beri, ben metro-bus kullanıyorum, zincirlikuyudan 34 hattına aktarmayla pek bi rahat ve ucuz oluyor, zira köprü geçişlerine nerdeyse %50 zam geldi.
Dersler ve hocalar hakkında yazacaklarını merakla bekliyorum.. Pek yakında..

Elfhan dedi ki...

Turkler her yerdeeee